Main Slider

Rüya Tabirleri

Rüya Tabirleri
Geçici ölüm denilen uykuda görülen garip haller... Niçin ve ne surette rüya görüyoruz? Bu bir fenomendir. İlk insan'ın yaratılışından bu güne kadar filozoflar, bilim adamları çeşitli şekillerde açıklamışlar, düşünmüşler, fakat rüyayı kesin bir şekilde belirleyememişlerdir. Ancak şu kadarını bilmemizde fayda vardır ki rüya, büyük ve soyut bir dünyadır. Aynı zamanda rüya, öldükten sonraki yaşantımız ile de ilişkilidir. Bu ilişkiyi yakalamak, temiz duygu ve ruh temizliğiyle ancak mümkün olabilmektedir.

Rüya Tabirleri Sözlüğü Kullanımı
RüyaTabirleri.gen.tr sitemizdeki rüya tabirleri birçok farklı eski Türkçe ansiklopediden toplanmıştır, bundan dolayı bazı tabirlerde imla ve yazım hataları görebilirsiniz aynı zamanda aynı tabirin tekrarını görebilirsiniz. Biz elimizden geldiğince bunları günümüz Türkçe'si ile revize etmeye çalışmaktayız.

Rüya tabirlerinize bakarken yapmanız gereken rüyanızdaki en belirgin nesneleri sol taraftaki arama formundan arayıp tek tek hepsini okumaktır. Bir karar varmadan önce birbirleri ile ilişkilendirmenizde yarar olacaktır. İnşallah rüyanız hayırlı çıkar diyor son bir hatırlatma yapmak istiyoruz. Rüyalarınızın hepsi gelecek ile ilgili size ipucu vermeyebilir dolayısıyla yazılan rüya yorumu sizi durumunuzda size bilgi vermiyor olabilir. Ayrıca aramalar sonucunda bulamadığınız tabirleri bize iletişim bölümünden bildirebilirsiniz.

Rüya Tabiri
Rüya ile çok ince gerçekler keşfedilmiş ve sonsuza kadar da keşfedilmeye devam edilecektir. Chicago üniversitesi uyku araştırmalarından Allan Rechtschaffen uykunun hiç bir fonksiyonu olmadığını tespit etmiştir. Adale yorgunluklarının azalmasına rağmen vücudun dinlenmesi için uykuya ihtiyacı olmadığını söylemiştir. Çünkü vücudumuzdaki hücrelerin kendi kendilerini tamir etme yeteneği vardır. Araştırmacıların tespitlerine göre bu esnada faaliyetten uzak olmasına, ya dinlenme veya uyku durumunda bulunmasına da gerek yoktur. Uyku sırasında alınan EEG kayıtları üzerinde yapılan incelemelerde beyinde faaliyetsizlik görülmemiştir. İngiltere Milli Fizik Laboratuarı Kompütür bilimleri bölümünde psikolog araştırmacı Dr. Evans'a göre uykunun tek maksadı rüya görmemiz için, zemin hazırlamasıdır. Stanford Tıp Merkezi Uyku Kliniği doktoru Dr.William Dument'in görüşüne göre ise; rüya görmek son derece önemlidir. Rüyalar fiziki dengenin oluşmasını sağlanmaktadır.

İnsanoğlu hayatının yaklaşık üçte birini uykuda geçirir ki bu da 60 senelik bir ömrün 20 senesi demektir.


Rüya Bilgileri
Rüya nedir?
Rüya Temel Bilgiler
Rüya Kaç Saniye Sürer?
Rüya Kayıt Edilebilir mi?
Rüya Görme Halleri
Rüya ve Buluşlar
Rüyalar ile ilgili Özlü Sözler
Bilinçaltı ve Rüya



Rüya Yorumlama
Rüya ile Amel Edilir mi?
Rüya ve İslamiyet
Kuran'da Rüya
İstihare Nedir?
Rüya Türleri
Temel Rüyalar
Yararlı notlar
Ünlü Düşünürlerin Yorumları


Uyku Bilgileri
Uyku nedir?
Uykusuz Kalmanın Doğurduğu Sonuçlar
Ne Kadar Uykuya İhtiyaç Var?
Uyku Bozuklukları
Astral Seyahat Nedir?


Ortak Rüyalar
Rüyada Araba Görmek
Rüyada Bebek Görmek
Rüyada Deniz Görmek
Rüyada Diş Görmek
Rüyada Köpek Görmek
Rüyada Para Görmek
Rüyada Saç Görmek
Rüyada Yılan Görmek

Okulun İlk Günü

Selçuk, okulun ilk gününde güzel sanatlar Lisesi öğrencilerinin keman, saz, çalgılarla ilk kez okula başlayacak öğrencileri sınıfta şarkılarla karşılamasını istedi.

'Şimdi okullu olduk'

Buna göre okulların açıldığı 17 Eylül Pazartesi günü, güzel sanatlar lisesinin bulunduğu illerde minik öğrenciler, güzel sanatlar liselerinde okuyan öğrenciler tarafından keman, saz, bağlama, gitar, yan flüt gibi farklı enstrümanlarla farklı şarkılar ve türkülerle karşılanacak.
Güzel sanatlar lisesi öğrencileri, minik öğrencilere ilk olarak klasik olan "Daha dün annemizin kollarında yaşarken, çiçekli bahçemizin yollarında koşarken, şimdi okullu olduk, sınıflara doldurduk, sevinçliyiz hepimiz, yaşasın okulumuz" şarkısını hep bir ağızdan seslendirecek.

Okulun ilk gününde gerçekleşecek müzik şöleninde, bölgelere göre farklı yöresel müzikler çalınacak. Ayrıca müzik şöleninde çocukların sevdiği popüler şarkılara da yer verilecek.

İlk kez uygulanacak

Selçuk'un talimatıyla 1,2 milyon öğrencinin ilk kez okula başlayacağı pazartesi günü hayata geçirilecek, "İlkokullar okula müzikle merhaba" projesiyle okula yeni başlayan öğrencilerin kaygılarını azaltılması, kendileri gibi gibi öğrenci olan abi ve ablalarının onalara rol model olması hedefleniyor.

Aykut Yılmaz

Yalanci Bahar

Yalancı bir baharmış gönlümde açan.
Gelir diye beklediğim değilmiş bunca zaman aranan.
Sevda yollarında ömrümü tükettiğim ve sevilmemek adına da olsa ömrümü verdiğim,
yalancı sevdaymış kalbimi saran…
Bir sevda filiziydi ömrümde açan; gözlerden uzak, gönlüme tuzak..
Mevsimsiz açan çiçek, henüz doğmamış bebek.
Aşka yetim kalmış bir yürek..
Vurgun yemiş misali yüreğim, yenik düştü aşka bedenim.
Her gecenin sabahında beklediğim ve bir şarkı misali dilimde dolaşıp duran,
sevda türküsüydü söylediğim.
Kör sokaklarda yolumu kaybettiğim, bulurum diye adaklar adadığım,
uğruna bir değil bin kez can verdiğim, vefasız aşkımdın sen benim…
Bir hayalim vardı, bir beyaz atlı prensim.
Gelip de beni götürecekti masallar ülkesine.
Hiç kimsenin bilmediği, gözlerden uzak bir yerde, birlikte yaşayacaktık, birlikte yaşlanacaktık ölüm emri gelinceye…
Bir sevdam vardı, başkalarınınkine benzemeyen.
O’nun için deliririm, ölürüm, eririm dediğim.
Bir sevdiğim vardı, kalbimi verdiğim, ömrümü tükettiğim..
Bir sevdam vardı şimdi nerde olduğunu bilmediğim

HZ. MUHAMMED (S.A.V.) KİMDİR? HZ. MUHAMMED’İN (S.A.V) HAYATI

Hz. Muhammed (s.a.v.) kimdir? Peygamber Efendimiz ne zaman ve nerede doğdu? Peygamber Efendimiz’in şemaili ve ahlakı nasıldı? Peygamber Efendimiz’in günlük hayatı ve ibadeti nasıldı? Peygamber Efendimiz nasıl vefat etti? İşte Allah’ın elçisi: Hz. Muhammed’in (s.a.v.) hayatı…

Hz. Muhammed (s.a.v.) Fil Vak‘ası’ndan 50 veya 55 gün sonra 20 Nisan 571 Pazartesi günü (et-Taķvîmü’l-Arabî, s. 33-44) Adnânîler’in ana yurdu kabul edilen Mekke’de dünyaya geldi. Doğumundan iki ay evvel babası, altı yaşındayken de annesi vefât etti.

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN ÇOCUKLUĞU

Annesi vefat ettikten sonra Hz. Muhammed’i (s.a.v.) dedesi Abdülmuttalib himaye etti. Abdülmuttalib, Hz. Muhammed’e (s.a.v.) gereken ihtimamı gösterdi. Yanından hiç ayırmadı, ona baba şefkati ve sevgisinin eksikliğini hissettirmedi. Abdülmuttalib ölümünden önce, sekiz yaşında olan Hz. Muhammed’in (s.a.v.) bakımını oğlu Ebû Tâlib’e vasiyet etti. Ebû Tâlib, Hz. Muhammed’i (s.a.v.) çocuklarından daha fazla sevdi, onun uğurlu olduğuna inandı ve iyi yetişmesi için gayret sarfetti. Peygamber Efendimiz’in ikinci annem dediği hanımı Fâtıma bint Esed (r.a.) de ona kendi çocuklarından daha çok alâka gösterdi. Ebû Tâlib nübüvvetten sonra da yeğeninin yanında yer aldı ve kendisini korumak için elinden geleni yaptı.

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN ŞEMÂİLİ

Peygamberimizin terbiyesi altında yetişen üvey oğlu Hind b. Ebû Hâle, Resûl-i Ekrem’in şemâilini şöyle tasvir eder:

“Allah’ın elçisi iri yapılı ve heybetliydi. Yüzü ayın on dördü gibi parlaktı. Uzuna yakın orta boylu, büyükçe başlı, saçları hafif dalgalıydı. Saçı bazan kulak memesini geçerdi. Rengi nûrânî beyaz, alnı açık, kaşları hilâl gibi ince ve sıktı. Burnu ince, hafifçe kavisliydi. Sakalı sık ve gür, yanakları düzdü. Bütün organları birbiriyle uyumlu olup ne zayıf ne de şişmandı. Göğsü ile iki omuzunun arası genişçe, mafsalları kalıncaydı. Bilekleri uzun, avucu genişti. Yürürken ayaklarını yere sert vurmaz, sakin fakat hızlı ve vakarlı yürür, meyilli bir yerden iniyormuş görünümü verirdi. Bir tarafa döndüğünde bütün vücuduyla dönerdi. Konuşmadığı zaman daha çok yere doğru bakar ve düşünceli görünürdü. Arkadaşlarıyla yürürken onları öne geçirir, kendisi arkadan yürürdü. Yolda karşılaştığı kimselere önce o selâm verirdi.” (İbn Sa‘d, I, 422; Taberânî, XXII, 155-156; Beyhakī, II, 154-155; Heysemî, VIII, 273-274; ayrıca bk. HİLYE; ŞEMÂİL) Detaylı Bilgi için tıklayınız….

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN AHLAKI

Hz. Peygamber Kıyamet’e kadar gelecek insanlara örnek bir şahsiyet, davranışlarından ders alınacak bir rehber olarak gönderildiği için (el-Ahzâb 33/21) hayatın her yönünü kapsayan üstün bir ahlâkla donatılmıştır. (el-Kalem 68/4) Devlet başkanlığından aile reisliğine kadar her sahada üstün bir ahlâk ortaya koymuştur.

Hz. Ayşe, Resûlullah’ın ahlâkının Kur’an’dan ibaret olduğunu belirtmiş (Müslim, Müsâfirîn, 139), Hz. Peygamber de Cenâb-ı Hak tarafından en güzel şekilde eğitildiğini ifade etmiştir. (Münâvî, I, 429) Resûl-i Ekrem güzel ahlâk üzerinde özellikle durmuş, ahlâkî erdemleri tamamlamak için gönderildiğini söylemiş (el-Muvaŧŧa, “Ĥüsnü’l-ħuluķ”, 8; Müsned, II, 381) ve yüzünü güzel yarattığı gibi huyunu da güzelleştirmesi için Allah’a dua etmiş (Müsned, I, 403; VI, 68, 155), mükemmel imanın güzel ahlâklı olmakla sağlanabileceğini bildirmiştir. (Ebû Dâvûd, Sünnet, 15; Tirmizî, Rađâ, 11) Onun başkalarına tavsiye ettiği ahlâk ilkelerini hayatı boyunca uygulaması (Buhârî, Riķāķ, 18) bu ilkelerin daha çok benimsenmesini sağlamıştır. Detaylı bilgi için tıklayınız…

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN EDEP VE NEZAKETİ

Hz. Peygamber, herkese değer verir ve hiçbir şekilde nezaketi ihmal etmezdi. Gördüğü insanlara ayırım yapmadan önce o selâm verir, erkeklerle tokalaşır, muhatabı elini bırakmadıkça o da bırakmazdı. Karşısındakine bütün vücuduyla dönerek konuşur ve muhatabı yüzünü çevirmedikçe Resûl-i Ekrem de çevirmezdi. (Tirmizî, Śıfatü’l-ķıyâme, 46) İnsanlara güzel söz söyler, güleryüz gösterir ve böyle davranmanın sevap olduğunu söylerdi. (Buhârî, Śulĥ, 11, Edeb, 68; Tirmizî, Birr, 36) İki şeyden birini yapmakta serbest bırakıldığında kolay olanı tercih ederdi. (Buhârî, Menâķıb, 23; Müslim, Feżâil, 77) Kendisi binek üzerindeyken yanında bir başkasının yaya yürümesinden rahatsızlık duyardı. (Ebû Dâvûd, Edeb, 127, 128; Nesâî, İstiâźe, 1)

Kendisini evlerine davet edenleri kırmaz ve gönüllerinin hoş olması için orada nâfile namaz kılardı. Birinin yanlış bir davranışını veya uygun olmayan kıyafetini gördüğü zaman utandırmamak için ona hatasını söylemez, bu uyarıyı başkalarının yapmasını tercih ederdi. (Ebû Dâvûd, Tereccül, 8; Edeb, 4) Ağzından çirkin söz çıkmaz, ahlâkı güzel olanın hayırlı insan olduğunu söylerdi. (Buhârî, Edeb, 38) Hayatında hiçbir kadını ve köleyi dövmemiş, şahsına yapılan haksızlıktan dolayı intikam almamıştı. (Müslim, Feżâil, 79) On yıl boyunca hizmetinde bulunan Enes b. Mâlik’e bir defa bile kızmamış, yaptığı bir hata yüzünden onu azarlamamıştı. (Müslim, Feżâil, 51) Son derece edepliydi ve hayânın imandan olduğunu söylerdi. Bir şeyden hoşlanmadığının ancak yüzünden anlaşıldığı, hanımların bazı özel hallerine dair sordukları sorulara cevap verirken oldukça zorlandığı belirtilmektedir. (Buhârî, Ĥayıż, 13, 14, Śalât, 8, Menâķıb, 23, Edeb, 72, 77) Detaylı bilgi için tıklayınız…

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN MERHAMETİ

Resûl-i Ekrem, Müslümanlara karşı çok merhametliydi. Yaptığı bazı nâfile ibadetleri onların da coşkuyla ifa ettiğini görünce bunların farz kılınabileceğini ve sonuçta Müslümanların zor durumda kalacağını düşünerek bu tür ibadetleri yapmaktan vazgeçerdi. (Buhârî, Teheccüd, 5) Çocuklara da sonsuz bir şefkat gösterirdi; onları kucaklayıp öper, bağrına basardı. (Buhârî, Cenâiz, 32) Duada bulunması için kucağına verilen bebeklerin üstünü kirletmesini önemsemez. (Buhârî, Vuđû, 59), kız ve erkek torunlarını omuzuna alıp mescide gider, hatta onlar omuzunda iken namaz kılardı. (Buhârî, Śalât, 106) Namaz sırasında ağlayan bir çocuğun sesini duyunca namazı çabuk kıldırırdı. (Buhârî, Eźân, 65) Kadınların hiçbir şekilde incitilmesini istemezdi. Kur’ân-ı Kerîm’de onun müminlere olan düşkünlüğünden, şefkat ve merhametinden söz edilmiş, Müslümanların sıkıntıya uğramasının onu çok üzdüğü bildirilmiştir. (et-Tevbe 9/128) Detaylı bilgi için tıklayınız…

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN CÖMERTLİĞİ

Hz. Peygamber, son derece cömertti. Kendisinden bir şey istendiği zaman ona çok ihtiyacı da olsa verirdi. Bir defasında yamaçta yayılan koyun sürüsünü görüp birkaç koyun isteyen bedevîye bütün sürüyü vermişti. (Buhârî, “Cenâiz”, 28; “Edeb”, 39)

Düşmanları bile Resûl-i Ekrem’in üstün şahsiyetini övmek zorunda kalırdı. Ebû Süfyân, ticaret için gittiği Suriye’de Bizans İmparatoru Herakleios’un Peygamber hakkındaki sorularına cevap verirken onun en belirgin özelliklerinin doğruluk, iffet, ahde vefa ve emanete riayet olduğunu söylemişti. (Buhârî, Bedü’l-vaĥy, 7) Detaylı bilgi için tıklayınız…

PEYGAMBER EFENDİMİZ’E İLK VAHİY NASIL GELDİ?

Âlemlerin varlık sebebi Peygamber Efendimiz, nezih bir gençlik ve ulvî bir âile hayâtı ile sergi­lediği müstesnâ mükemmelliklerin ardından, kırk yaşlarında iken peygamberlik mertebesine nâil oldu. Kırk yaşına altı ay kala, ilâhî kudret O’na Mekke’deki Hirâ Mağarası’nı kudsî bir mektep olarak açtı. Detaylı bilgi için tıklayınız…

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN TEBLİĞİ

Resûlullah, zor şartlar altında Peygamberlik vazifesine başladı. İnsanlara doğru yolu göstermek için pek çok sıkıntılara katlandı. Yeryüzüne îmânı, adâleti, merhameti, muhabbeti yerleştirmek için çalıştı. İnsanların hem dünyalarını hem de ebedî olan Âhiret hayatlarını kurtarmak için kendisini helâk edercesine büyük bir gayret gösterdi. Detaylı bilgi için tıklayınız…

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN GÜNLÜK HAYATI

Hz. Peygamber, Mekke’de önce dedesinin, ardından amcasının himayesinde büyümüştü. Bir ara çobanlık yapmış ve ticaretle uğraşmış, nihayet zengin bir hanım olan Hz. Hatice ile evlenmişti. Medine’ye hicret ettiğinde herhangi bir mal varlığı yoktu. Diğer muhacirler gibi o da bir süre ensarın yardımıyla geçindi. Bedir Gazvesi’nden sonra nâzil olan ve ganimetlerin beşte birinin Allah’a, Allah’ın Resulüne, onun akrabalarına, yetimlere, yoksullara ve yolculara ait olduğunu bildiren âyet (el-Enfâl 8/41) Peygamber ailesinin başlıca geçim yolunu belirlemiş oldu.

Resûl-i Ekrem’e büyük hayranlık duyan, Uhud Gazvesi’nde Mekkeliler’e karşı onun yanında savaşan, bu savaşta ölmesi halinde Benî Nadîr arazisindeki hurma bahçelerinin tasarrufunu Resûlullah’a bıraktığını bildiren Yahudi din âlimi, mühtedî sahâbî Muhayrîķ en-Nadrî, Uhud Gazvesi’nde ölünce bahçelerinin geliri Resûl-i Ekrem’e kaldı. Mekkelilerle gizli bir anlaşma yapan Benî Nadîr Yahudilerinin Medine’den sürgün edilmesi üzerine Hz. Peygamber ailesinin yıllık geçimine yetecek kadar miktarı onların topraklarında yetişen ürünlerden almaya başladı. (Buhârî, Meġāzî, 14; Nafaķāt, 3) “Fey” denilen bu tür gelirlere fethedilen yerlerden alınan bazı mallar, Hayber ve Fedek arazilerinden gelen yıllık ürünün belli bir miktarı da ilâve edildi. Detaylı bilgi için tıklayınız…

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN ZÜHDÜ

Böylece Medine’ye geldikten bir süre sonra maddî imkânlara kavuşan Resûl-i Ekrem malını Müslümanların ihtiyaçlarına harcar, kendisi son derece mütevazi bir hayat sürerdi. Rızkının ailesine yetecek kadar olmasını ister, canı ve malı emniyette, vücudu sıhhatte, günlük yiyeceği yanında bulunan kimseyi bahtiyar sayardı. (Buhârî, Riķāķ, 17; Tirmizî, Zühd, 34) Yatağının yüzü tabaklanmış deriden, içi de yumuşak hurma lifindendi (Buhârî, Riķāķ, 17) Daha çok bir hasırın üzerinde yatar, hasırın vücudunda iz bırakması sahâbîlerini üzdüğü halde kendisi buna aldırmazdı. (Tirmizî, Zühd, 44) Detaylı bilgi için tıklayınız…

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN KOMŞULUK İLİŞKİLERİ

Evinin, ailesinin işlerini kendi görür, bu konuda kimsenin yardımını kabul etmezdi. Evde bulunduğu saatlerde ev işlerine yardımcı olurdu. (Müsned, VI, 256) Önüne getirilen yemekte kusur aramazdı; hoşuna giderse yer, gitmezse yemezdi. (Buhârî, Etime, 21) Yakınında bulunanlara ve komşularına karşı lutufkârdı. İyi bir mümin olabilmek için komşularına iyi davranmak, onları rahatsız etmemek, kendisi için istediğini onlar için de istemek, komşusunun güvenini kazanmak, pişirdiğinden komşusuna ikram etmek gerektiğini söylerdi. (Buhârî, Menâķıbü’l-enśâr, 20, Nikâĥ, 80, Edeb, 31; Müslim, Îmân, 71-75, Birr, 142; Tirmizî, Birr, 28) Detaylı bilgi için tıklayınız…

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN YAPTIĞI İBADETLER

Hz. Peygamber, ibadet etmekten derin bir zevk alır, İslâmiyet’in temeli olan namaz, zekât, hac ve oruç gibi ibadetlere büyük önem verirdi. (Buhârî, Îmân, 2) Bazan ayakları şişinceye kadar namaz kıldığı olurdu. (Buhârî, Riķāķ, 20) Bazan her namaz için abdest alır, bazan da bir abdestle birkaç namaz kılardı. Farzlardan önce veya sonra sünnet namazları kılar, sabah namazının sünnetine hepsinden fazla ihtimam gösterirdi. (Buhârî, Eźân, 14, 16, Teheccüd, 27; Müslim, Müsâfirîn, 94, 96, 105, 304)

Gecenin bir kısmında uyur ve dinlenir, özellikle son üçte birinde uyanıp doğrulur ve gökyüzüne bakarak Âl-i İmrân Sûresi’nin son on bir âyetini okur, ardından sonuncusu vitir olmak üzere dokuz, on bir veya on üç rek‘at namaz kılardı. (Buhârî, Teheccüd, 10, 16, Tefsîr, 3/17-20; Müslim, Müsâfirîn, 105, 121) Yolculuk sırasında bineğinin üzerinde de nâfile namaz kılardı. Ramazan ayının son on gününde mescidde itikâfa çekilerek bütün vaktini ibadetle geçirirdi. (Buhârî, İtikâf, 1, Taķśîr, 7-10; Müslim, Müsâfirîn, 69, 74, 78, 79, 143)

Resûl-i Ekrem, Ramazan dışındaki oruçlarında bazan bir ay boyunca hiç oruç tutmayacağını düşündürecek kadar oruca ara verir, bazan da oruca hiç ara vermeyeceği sanılacak kadar uzun süre oruç tutardı; ancak Şâban ayının tamamına yakınını oruçlu geçirirdi.

Zaman zaman hiç iftar etmeden ardarda oruç tutar (savm-i visâl), bu sırada kendisini Cenâb-ı Hakk’ın yedirip içireceğini söyler, ancak açlığa dayanamayacakları gerekçesiyle başkalarının bu şekilde oruç tutmasına izin vermezdi. (Buhârî, Śavm, 20, 48-50, 52, 53; Müslim, Śıyâm, 55-61, 172-180) Zekâta tâbi olacak kadar bir malı evinde iki üç günden fazla tutmadığı için hiçbir zaman zekât mükellefi olmadı. Hayatının son yılında Vedâ haccı diye bilinen ilk ve son haccını yaptı. Her yıl Ramazan ayında Cebrâil ile o güne kadar inen âyetleri birbirlerine okurlardı. (Buhârî, Feżâilü’l-Ķurân, 7) Resûl-i Ekrem, her gün Kur’ân-ı Kerîm’in bir kısım sûrelerini, yatmadan önce Secde ve Mülk veya İsrâ ve Zümer Sûrelerini okurdu. (Tirmizî, Feżâilü’l-Ķurân, 9, 21) Kendisi veya bir başkası rahatsızlandığı zaman ise Muavvizeteyn gibi bazı sûre ve âyetleri okurdu. (Müslim, Selâm, 50, 51)

Allah’ı her durumda anıp zikreden Hz. Peygamber’in (Müslim, Hayıż, 117) günlük dua ve zikirleri vardır. Her gün yetmiş defadan fazla tövbe ve istiğfar ettiğini söyler, yerken ve içerken, evine girerken ve çıkarken, yatarken ve kalkarken, elbisesini değiştirirken çeşitli dualar okurdu. Dua etmek için belli bir zamanı seçmemekle beraber gündüz ve gecenin çeşitli saatlerinde, özellikle geceleyin ibadet etmek için kalktığında ve ‘Bakī Mezarlığı’na gittiğinde uzun uzun dua ederdi. (Buhârî, Teheccüd, 1, Daavât, 3; Müslim, Źikir, 42; Nesâî, Cenâiz, 103)

Resûl-i Ekrem’in ibadetleri ölçülüydü. Ashabına güçlerinin yettiği kadar ibadet yapmayı tavsiye eder, Allah katında en değerli ibadetin az da olsa devamlı yapılanı olduğunu söylerdi. (Buhârî, Îmân, 43, Śavm, 52; Müslim, Müsâfirîn, 215-221) Bir gecede Kur’ân-ı Kerîm’i hatmetmek, sabaha kadar namaz kılmak, Ramazan dışında bütün bir ay oruç tutmak gibi bir âdeti yoktu. (Müslim, Müsâfirîn, 139; Nesâî, Ķıyâmü’l-leyl, 17) Detaylı bilgi için tıklayınız…

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN ŞAHSİYETİ VE NÜBÜVVETİ

Allah Resûlü, mürüvvet itibârıyla kavminin en üstünü, soy itibârıyla en şereflisi, ahlâk bakımından en güzeli idi. Komşuluk hakkına en ziyâde riâyet eden, hilim ve sadâkatte en üstün olan, insanlara kötülük ve eziyet etmekten en uzak duran O idi. Hiç kimseyi kınayıp ayıpladığı, hiç kimseyle münâkaşa ettiği görülmemişti. Güzel ahlâkı ile bütün insanlar arasında temâyüz ediyordu. Herkes O’nu iyilik ve güzel davranışlarıyla tanıyor ve hürmet ediyordu.

Resûlullah, zor şartlar altında peygamberlik vazifesine başladı. İnsanlara doğru yolu göstermek için pek çok sıkıntılara katlandı. Yeryüzüne îmânı, adâleti, merhameti, muhabbeti yerleştirmek için çalıştı. İnsanların hem dünyalarını hem de ebedî olan âhiret hayatlarını kurtarmak için kendisini helâk edercesine büyük bir gayret gösterdi. Detaylı Bilgi için tıklayınız…

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN SAVAŞ VE GAZVELERİ

Bedir Savaşı (Detaylı bilgi için tıklayınız…)
Uhud Savaşı (Detaylı bilgi için tıklayınız…)
Hendek Savaşı (Detaylı bilgi için tıklayınız…)
Hudeybiye Antlaşması (Detaylı bilgi için tıklayınız…)
Hayber’in Fethi (Detaylı bilgi için tıklayınız…)
Mute Savaşı (Detaylı bilgi için tıklayınız…)
Mekke’nin Fethi (Detaylı bilgi için tıklayınız…)
Huneyn Gazvesi (Detaylı bilgi için tıklayınız…)
Tebük Seferi (Detaylı bilgi için tıklayınız…)
PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN VEFATI

Peygamber Efendimiz’in vefâtına üç gün kala Cenâb-ı Hak her gün Cebrâil’i (a.s.) göndererek Resûlü’nün hatırını sormuştu. Son gün olunca Cebrâil (a.s.) bu sefer yanında ölüm meleği Azrâil (a.s.) de bulunduğu hâlde geldi. Cebrâil (a.s.):

“–Ey Allâh’ın Resûlü! Ölüm meleği senin yanına girmek için izin istiyor! Hâlbuki o, Sen’den önce hiçbir Âdemoğlunun yanına girmek için izin istememiştir! Sen’den sonra da hiçbir Âdemoğlunun yanına girmek için izin istemeyecektir! Kendisine izin veriniz!” dedi. Ölüm meleği içeri girip Peygamber Efendimiz’in önünde durdu ve:

“–Yâ Resûlallâh! Yüce Allâh beni Sana gönderdi ve Sen’in her emrine itaat etmemi bana emretti! Sen istersen rûhunu alacağım! İstersen, rûhunu sana bırakacağım!” dedi. Peygamber Efendimiz:

“–Ey ölüm meleği! Sen (gerçekten) böyle yapacak mısın?” diye sordu. Azrâil (a.s.):

“–Ben, emredeceğin her hususta sana itaatla emrolundum!” dedi. Cebrâil (a.s.):

“–Ey Ahmed! Yüce Allâh seni özlüyor!” dedi. Peygamber Efendimiz:

“–Allâh katında olan, daha hayırlı ve daha devamlıdır. Ey ölüm meleği! Haydi, emrolunduğun şeyi yerine getir! Rûhumu, canımı al!” buyurdu. Peygamber Efendimiz, yanındaki su kabına iki elini batırıp ıslak ellerini yüzüne sürdü ve:

“–Lâ ilâhe illallâh! Ölümün, akılları başlardan gideren ıztırap ve şiddetleri var!” buyurduktan sonra, elini kaldırdı, gözlerini evin tavanına dikti ve:

“–Ey Allâh’ım! Refik-ı A’lâ, Refîk-ı A’lâ (yâni yüce dost, yüce dost)!..” diye diye Rabb’ine duyduğu aşk ve iştiyâkın tezâhürü olan nice ulvî hâtıralarla dolu bir ömrü ardında bırakarak bu fânî âlemden hakîkî âleme hicret etti. Detaylı bilgi için tıklayınız…

Kaynaklar: 1) Prof. Dr. Mehmet Yaşar Kandemir, Hz. Muhammed (s.a.v.), DİA; 2) Osman Nuri Topbaş, Hazret-i Muhammed Mustafa 1, Erkam Yayınları; 3) Osman Nuri Topbaş, Son Nefes, Erkam Yayınları

Hz. İbrahim - Peygamberler Tarihi

 
Hazret-i İbrâhîm (a.s.) Bâbil’in doğusunda Dicle ve Fırat ırmakları arasındaki bölgede dünyâya geldi. Bir rivâyete göre, babası hâlis bir mü’min olan Târuh’tur. Târuh vefât edince, Hz. İbrâhîm’in (a.s.) annesi, Târuh’un kardeşi olan Âzer ile evlenmiştir.
Bir putperest olan Âzer, O’nun üvey babasıdır. Diğer bir rivâyette ise Taruh, İbrâhîm’in -aleyhisselâm- babasının eski ismidir. Putperest olunca ismi Âzer olmuştur. İmâm-ı Süyûtî -rahmetullâhi aleyh- ise, İbn-i Abbâs’tan gelen bir rivâyete göre, Âzer’in, İbrâhîm’in -aleyhisselâm- babası değil amcası olduğunu bildirmektedir.
İbrâhîm -aleyhisselâm- Keldânî kavmine gönderilmiştir. Resûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’den sonra insanların en fazîletlisidir. Hak Teâlâ O’nu «Halîlim» (Dostum) diye taltîf buyurmuştur. Bu sebeple “Halîlu’r-Rahmân” olarak da anılır.
Hz. İbrâhîm’e -aleyhisselâm- on suhuf indirilmiştir. Ebû Zer -radıyallâhu anh-’ın Allâh Resûlü’den -sallâllâhu aleyhi ve sellem- naklettiğine göre bu sahîfelerde şu nasihatler ve ibretli sözler yer almaktaydı:
“Ey saltanat verilen, imtihan edilen ve aldanan kral! Ben seni dünyayı birbiri üzerine yığasın diye göndermedim, fakat mazlumun duâsını Ben’den geri çeviresin, mazlumu bana yalvarmak zorunda bırakmayasın diye gönderdim. Çünkü Ben, mazlumun duâsını kâfir de olsa geri çevirmem.”
“Akıl sâhibinin belli saatleri olmalı:
– Vaktinin bir bölümünü Rabbine duâ ve münâcâta,
– Bir kısmını Yüce Allâh’ın san’at ve kudreti üzerinde tefekküre,
– Bir kısmını geçmişte işlediklerinden ve gelecekte işleyeceklerinden kendisini hesâba çekmeye,
– Bir kısmını da helâlinden maîşetini kazanmaya ayırmalıdır.” (Ebû Nuaym, Hilye, I, 167; İbn-i Esîr, el-Kâmil, I, 124)
Hz. İbrâhîm’in diğer bir sıfatı da “Ebu’l-Enbiyâ” (Peygamberler Babası)’dır. Oğulları İsmâîl ve İshâk’tır (a.s.). İsmâîl’in -aleyhisselâm- soyundan Hz. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz; İshâk’ın -aleyhisselâm- so-yundan da Benî İsrâîl peygamberleri gelmiştir.
Hz. İbrâhîm’in ismi Kur’ân-ı Kerîm’de yirmi beş sûrede altmış dokuz defa geçmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’de O’nu metheden muhtelif isim ve sıfatlar yer almaktadır. Bu sıfatlardan bâzıları:
Evvâh (çok âh eden, niyâz eden),
Halîm (hilm sâhibi, yumuşak huylu),
Munîb (Allâh’a gönülden yönelen),
Hanîf (şirk ve dalâletten uzak durup tevhîd dînine sımsıkı sarılan),
Kânit (Allâh’a kulluk eden) ve
Şâkir (çok şükreden)’dir.
İbrâhîm -aleyhisselâm-, maîşetini te’mîn maksadıyla kumaş ve elbise ticâretiyle uğraşmış, hicretinden sonra da çiftçilik yapmıştır.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Nebiler Silsilesi 1, Erkam Yayınları

Çağrı (1977) - Türkçe Dublaj - HD - islamiyetin Doğuşu (The Message)

Rabi'a-i Adviyye - Hazreti Rabia



Rabi'a-i Adviyye Zühd ve salah ile meşrudur. Basra'da doğdu. Doğum tarihi bilinmemektedir. Sufyan-i Sevri ve Hasen-i Basri hazretlerini feyziyle bereketlendirendir. Miladi 752 de Kudis civarında vefat etti

Mevlana Hazretleri,Şemsi Tebrizi Hazretleri İzle


Şemsi Tebrizinin de bu görüşe sahip olduğu şu ifadelerden anlaşılmaktadır; "Mevlana Şemsi Tebrizi'nin Kimya adında bir karısı vardı. Bir gün Şems hazretlerine kızıp Meram bağları tarafına gitti. Mevlana hazretleri medresenin kadınlarına işaretle Haydi gidin Kimya hatunu buraya getirin, Mevlana Şemseddin'in gönlü ona çok bağlıdır. buyurdu. Bunun üzerine kadınlardan bir grup onu aramaya başladıkları sırada Mevlana Şems'in yanına girdi. Şems şahane bir çadırda oturmuş, Kimya hatunla konuşup oynaşıyor ve Kimya hatun da giydiği elbiselerle orada oturuyordu. Mevlana bunu görünce hayrette kaldı. Onu aramaya hazırlanan dostların karıları da henüz gitmemişlerdi. Mevlana dışarı çıktı. Bu karı kocanın oynaşmalarına mani olmamak için medresede aşağı yukarı dolaştı. Sonra Şems İçeri gel diye bağırdı. Mevlana içeri girdiği vakit Şems'ten başkasını görmedi. Bunun sırrını sordu ve Kimya nereye gitti? dedi. Mevlana Şems Yüce Tanrı beni o kadar sever ki istediğim şekilde yanıma gelir, şu anda da Kimya şeklinde geldi. buyurdu.

Hacı Bayram-ı Veli - Hasat


Hâcı Bayram-i Velî Ankarada Zulfadl (Sol-Fasol) köyünde doğdu. Kayseride Somuncu Baba denilen Hamidüddin Hâmid-i Akserâyinde feyz aldı, yetişti. Edirne Eski camiinde halka vaaz verdi. Miladi 1429 senesinde Ankara' da vefat ettim

Aziz Mahmud Hüdayi - Hüdayi Yolu



Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri 1541 Koçhisar da doğdu.Sivrihisarda büyüdü.1628 İstanbulda vefat etti.Asıl adı Mahmud'dur. ''Hüdayi'' ismi ''Aziz'' sıfatı sonradan sevenleri vermiştir

İbrahim Bin Ethem Hz. - İlahi Aşk

Hasan-i Basri Hz.


Hasen-i Basri Haretleri Tabiinin en büyüğüdür. Babası Eshâb-i krâmdan Zeyd Bin Sabitin kölesi Cafer, Annesi de ümm-i seleme validemizin cariyesidir. Hadi ve Fıkıh ilminde çok yüksekti. Miladi 640 senesinde dünyaya gelen Hasen-i Basri Hazretleri 782 senesinde Basrada vefat etti

Ahmedi-i Bedevi Hz. - Can Perdesi

   

Ahmedi-i Bedevî Hazretleri 1199 da Fasda doğdu.1276 da Mısırda Tantada vefat etti. Yüzüne peçe örterdi. Şeriflerdendir. Mısır Evliyalarının büyüklerindendir. Çok kerametleri görülmüştür

Bişr-i Hafi Hz. - Bir Zamanlar Sarhoştu

Emir Sultan Hz.

   Bu film, Osmanlı imparatorluğunun 700. kuruluş yıldönümü münasebetiyle hazırlanmıştır.
1299 Yılında kurulan Osmanlı Devleti, kısa zamanda büyüyerek imparatorluk olmuş, ancak Ankara Medyan Muharebesiyle duraklamıştır. FETRET DÖNEMİ olarak tarihe geçen bu kritik durumdan İmparatorluğu kurtaran ve Devlete ikinci yükseliş ivmesini kazandıran kişi EMİR SULTAN olduğundan bu konu seçilmiştir.

Ebu Turab-ı Nahşebi Hz.- Toprağın Oğlu

Ebu Turab-ı Nahşebi Hazretleri
Doğrum tarihi bilinmemektedir.
Asıl adı Asker bin Hüseyin Nahşebidir
Horasan evliyalarındandır
Zamanın Fıkıh alimlerinden olan
Ebu Turab Hazretleri Miladi 859
Basra çölünde vefat etmiştir.

Abdulkadir-i Geylani Hz. - Batmayan Güneş

 



Abdulkadir-i Geylani Hazretleri Miladi 1078 senesinde İranın Geylan şehrinde dünyaya gelmiş.Babası Hazreti Hasenin, Annesi, Hazreti Hüseyinin soyundan olduğundan hem seyyid, hemde şeriftir.Geç yaşlarda ilim tahsili eder ve evliyanın büyüklerinden olur.Miladi 1166' da Bağdatta vefat etmiştir

Alaaddin-i Attar Hz.

 Alâ'üddin-i Attâr Hazretleri silsilei aliye denilen alim ve evliyalarının 16.sıdır. 15. yüzyılda Buhârada yaşamıştır.İsmi Muhammed bin Muhammed Buhâri olup, lakabı Alaaddin dir. Alâ'üddin-i Attar Hazretleri Hicri 802 senesinde Buhâra'nın Cağanyân nahiyesinde ahirete intikal etmiştir

Hasan Sezai Hz. - İftira

 
Hasan Sezai Hazretleri İslâm âlimlerinden ve evliyanın büyüklerindendir. İsmi, Hasan bin Ali, mahlası Sezaidir Tasavvufta Gülşeni Yoluna mensuptur. Milad 1669 da Yunanistanın Korent - Gördeşte doğdu. 1738 de Edirnede vefat etti

Abdullah-ı Tercüman Hz. - Arayış

Abdullah-ı Tercümân 14. asırda yaşamıştır Bir İspanyol papazı olan Anselmo Turmedo Akdenizde Mayorka adasında doğdu. Nebuniye'nin en meşhur papazı Nikola Mertil'in yanında yetişti. İncili ezberledi.Bir vesileyle Tunusa geldi, burada İslamiyeti tanıdı ve müslüman oldu. Hiristiyanlığın nasıl bozulduğunu gösteren ''Tufe-tûl-evib''adında bir kitap yazdı

İbrahim Gülşeni Hz.

İbrahim Güşeni Hazretleri Evliyanın büyüklerindendir. İsmi İbrahim bin Muhammed bin İbrahim bin Şehabeddin bin Aydoğmuş bin Gündoğmuş bin Oğuz Atadır. ,Lakabı Gülşeni olup 1426 senesinde Azerbaycan'da doğdu. 1534 de Mısır' da vefat etti.

Ali Semerkandi Hz.

Niyet Hayır, Akıbet Hayır...

Behlül-i Dana Hazretleri Dini film




Behlül-i Dana Hazretleri Abbasi halifesi Harun Reşid'in kardeşi olduğu söylense de doğru değildir. Hikmetli sözleri, örnek davranışları,ince espirileriyle insanlara ders verir, devlet büyüklerini ikaz ederek hatalarını görmelerini sağlardı. Doğrum tarihi bilinmemektedir. Miladi 805 de Bağdatta vefat etmiştir

Beauty